Her seferinde bizi yeniden büyüleyen Kapadokya'yı ne kadar tanıyoruz? Türkiye'de kültür turizminin öncüsü, Kapadokya, Kayalardaki Şiirsellik kitabının da yazarı Faruk Pekin, bu eşsiz bölgenin bilinmeyenlerini ve ideal gezi rotalarını paylaşıyor.
Doğal, tarihsel ve görsel zenginlikleriyle Kapadokya; yaklaşık 10 bin yıllık, kesintisiz bir kültürel evrimin de odağı. Burası Doğu ile Batı’nın eklemlendiği; halkların, dinlerin, dillerin ve kültürlerin birbiri içinde eridiği bir pota. Özgünlüğü, acayip renkleri, sürrealist duruşu, mimari biçem ve duvar resmi çeşitliliği, bezemeleri ve benzersiz görünümü ile Cezanne, Gauguin, Van Gogh, Picasso, Gaudi gibi ustaları kıskandıracak bir görselliğe sahip. Bu topraklar en eski çanak-çömleksiz yerleşimden Anadolu’nun ilk yazılı belgelerine, gelişkin bir ticaretten maden teknolojisinin ilklerine; birçok konuda ilklerin yaşandığı yer aynı zamanda. Baskı karşısında kalanların sığındığı, inzivaya çekilmek için gelenlerin ya da ortak yaşama ilkelerini hayata geçirenlerin tercihi olması boşuna değil. Peki bütün bu özelliklerine ve üzerimizdeki büyüleyici etkilerine rağmen Kapadokya'yı, gerçekten tanıdığımız söylenebilir mi? Bu, tartışmaya açık bir konu.
Yanlış bilinen Kapadokya
Kapadokya'ya yalnızca tarihsel ve sanatsal bir yer değil; ünlü peribacaları, akıl almaz güzellikteki doğal oluşumlarıyla eşsiz bir doğa harikası; benzersiz bir jeoloji, jeomorfoloji ve jeoarkeoloji mekânı olarak yaklaşmak gerekir.
İkinci atlanmaması gereken unsur bu coğrafyanın tüm dünyada benzeri olmayan, uyumlu bir doğa-insan etkileşiminin mekanı oluşudur. Dünyanın değişik yerlerinde, ABD'deki Büyük Kanyon’da, Çin’deki Guylin Nehri çevresinde ve Vietnam'daki Halong Körfezi'nde de benzeri şaşırtıcı jeolojik oluşumlar var fakat hiçbirinde Kapadokya’dakine benzer, sürekliliği olan doğa-insan etkileşimi yok. Kapadokya'da adeta doğa yaratmış, insanoğlu biçimlendirmiş.
Üstelik Kapadokya, yerli ve yabancı turistlere gezdirilen Nevşehir-Avanos-Ürgüp üçgeninden (Turistik Kapadokya) çok daha geniş bir bölgeyi kapsamakta.
Buraya yalnızca Hıristiyan kültürünün, Bizans uygarlığının, Bizans sanatının özel bir merkezi ya da yalnızca Rum Ortodoks, Apostolik Ermeni kültürünün bir toplamı gibi yaklaşmak oldukça eksik olur. Kapadokya çeşitli uygarlıkların, Anadolu Müslüman halk kültürü de dahil değişik kültürlerin örtüştüğü; çok katmanlı, Bizans öncesi ve sonrasıyla, Selçuklu ve Osmanlı yüzüyle özel bir bölgedir.
Atlanan en önemli unsurlardan biri de bölgenin geçmişten süzülüp gelen çok renkli yaşam kültürüdür. Bu coğrafyanın kendine has mutfak kültürü; şarap kültürü; halı-kilim ve çömlek-seramik üretimi başta olmak üzere değişik el sanatları ve bezeme kültürü olduğu yadsınamaz.
Kapadokya aslında neresi?
Kapadokya’nm sınırları ise çağlar boyu değişmiş. Bölge, eski çağlarda Med,
Pers, Helenistik, Roma, Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde farklı sınırlara sahip olmuş. Perslerin satraplık, Romalıların eyalet düzenlemelerinde değişik iller Kapadokya sınırları içinde gösterilmiş. Klasik antik yazarlar Doğu Karadeniz'i Pontos Kappadokiası (Pontus Cappadocia); bugünkü Çorum, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri illerinin kapsadığı bölgeyi ise -bazen de komşu Amasya, Tokat, Sivas, Malatya, Kahramanmaraş illerini dahil ederek-Büyük Kappadokia olarak adlandırmışlar.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Kapadokya'yı yerbilimcilerin de önerdiği gibi ( Kapadokya Volkanik Bölgesi); coğrafi ve kültürel benzerlikleri, tarihsel arka planı ve günümüz turistik anlamlandın İmasını dikkate alarak Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerini kapsayan bir dörtgenin içinde yer alan bölge olarak tanımlamak doğru olur.
"Güzel Atlar Ülkesi" değil!
Dilbilim araştırmalarına göre yaygın inancın tersine Kapadokya eski İran
dillerinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelmiyor. Ayrıca tarihçilere göre eskiden Kapadokya’nm katırları da, koyunları da atları kadar ünlüymüş. O kadar ki, vergi toplayanlar, aynî vergi unsurları arasında katırları da sayarlarmış.
Kapadokya nasıl gezilmeli?
Kapadokya'ya ilişkin yayınların ve düzenlenen turların çoğu Ürgüp, Göreme, Zelve, Avanos, Kaymaklı ya da Derinkuyu gibi artık adları çok duyulmuş yerleri kapsar. Oysa Kapadokya'yı Göreme-Avanos-Ürgüp üçgenine sıkıştırmak burayı yoksullaştırmak, ona haksızlık etmek olur. Öte yandan Kapadokya gezilerini kiliselere, onların da yalnızca resimli olanları üzerine yoğunlaştırıp Kapadokya'yı Hıristiyanlığa endekslemek de yanlış bir tavır olur.
Halbuki Kapadokya’nm tüm güzelliklerini görebilmek için es geçilmemesi gereken yerler var. Zamanımızın genişliğine göre farklı tur rotaları düzenlenebilir. Ihlara Vadisi'nin tamamı, Gelveri ya da Güzelyurt, Selime Kalesi, Manastır Vadisi, Kızıl Kilise,
Sinasos, Cemil, Sobesos, Söviş, Soğanlı Vadisi, Kayseri, Talaş, Gesi, Ağırnas, Sultan Sazlığı, Acıgöl, Göllüdağ, Aynalı Kilise, Pancarlık Kilise, Ayvalıköy, Çat, Çeç Tümülüsü, Kızılçukur, Güllüdere gibi artık eski ve yeni adları birbirine karışan tarihi yerler Kapadokya’nm bir başka yüzünü, “Bilinmeyen Kapadokya”yı oluşturur.
Kültepe, Erdemli Vadisi, Güzelöz, Başköy, Hallaçdere Manastırı, Göreme kiliseleri, özellikle Durmuş Kadir Kilisesi, Görkündere, Zemi, Kılıçlar, Güllüdere, Kızılçukur vadileri, Ak Kilise, Özkonak (özellikle dışı Tevrat’tan resimli camisi), Niğde kiliseleri, Hüdavend Hatun Kümbeti, Alaaddin Camisi, Sungur Bey Camisi,
Ak Medrese, Küçükköy, Yeşilburç, Fertek Camisi ve Hamamı, Konaklı (Misti) Kilisesi, Hasaköy Kilisesi, Hamamlı, Dikilitaş, Tyana-Kemerhisar, Gümüşler Manastırı, Erdürlük, Erkilet, Kayabağ, Darsiyak Kilisesi, Gülşehir, Karşı Kilise, Sivasa, Hacıbektaş, Kırşehir ise “Hiç Bilinmeyen Kapadokya"yı temsil eder,
Kapadokya’ya dört mevsim gidebilirsiniz. Bu topraklar baharda da güzel, karlar altında da. Bölgeyi klasik turlarla ya da gruplarla gezebileceğiniz gibi, kendi başınıza da dolaşabilirsiniz. Şaşırtıcı doğal örtü içinde vadilerinde yürüyüşler yapabilirsiniz. At ya da eşek sırtında, at arabalarıyla, dağ bisikletiyle ya da balonla dolaşabilirsiniz. Gizemli vadilerinde mehtapta yürürken düş gücünüzü zorlayabilirsiniz; ancak, Kapadokya'yı sadece görmek değil, onu tüm yönleriyle algılamak önemlidir.
Gezinin olmazsa olmazları
Bir Kapadokya gezisi mutlaka şunları içermelidir: Göreme Açık Hava Müzesi, bir vadi (tercihen kolay olan Zelve Vadisi), bir yeraltı şehri (Kaymaklı gibi), taş evleriyle sivil mimarlık örneklerine sahip bir yerleşim (Mustafapaşa/Sinasos, Güzelyurt/Gelveri, Avanos, Ürgüp gibi).
İkinci "mutlaka listesf'nde bir vadi yürüyüşü, Uçhisar Tepesi, Çavuşin Kilisesi, Karşı Kilise, Ihlara Vadisi, Güzelyurt/Gelveri, Ağzıkarahan Kervansarayı, Kayseri ve çevresi olmalı.
Üçüncü "mutlaka listesi” ise Soğanlı Vadisi, Açıksaray, Hacı Bektaş Veli Müzesi, Gümüşler Manastırı, köyleriyle birlikte Niğde’yi kapsayabilir.
İdeal olanı Kapadokya’yı toplam 17 günlük bir gezi dizisiyle gezmektir. 4 Günlük “Klasik Kapadokya”, 4 günlük “Bilinmeyen Kapadokya”, 4 günlük “Hiç Bilinmeyen Kapadokya”, 3 günlük “Kayseri ve Çevresi”, 2 günlük “Hacı Bektaş-Kırşehir" bölgeyi iyice kavramak için yeterli olacaktır.
Kapadokya’da geçireceğiniz süreye göre turunuza balonla Kapadokya, şarap mahzenleri, çanak-çömlek atölyeleri, halı-kilim imalathaneleri, Kapadokya’da lezzet durakları gezilerini ve Aladağlar yürüyüşleri ya da tırmanışlarını da ekleyebilirsiniz.